İran Caddesi, Konur İş Merkezi, D:13/21, 06680 Kavaklıdere, Ankara

Erkek İnfertilitesinde Düzeltilebilir Nedenler

Prof. Dr. Önder Yaman > Hasta Bilgilendirme > Erkek İnfertilitesi (Kısırlığı) > Erkek İnfertilitesinde Düzeltilebilir Nedenler

Erkek İnfertilitesinde Düzeltilebilir Nedenler

Çiftlerin bir yıl korunmasız ilişki sonrasında ortalama %15’inde hamilelik sağlanamamaktadır. Ancak bunun %20’sinde erkek faktör tek başına sorumlu iken, %30-40’ında diğer faktörlere eşlik etmektedir. Erkek infertilitesinin birçok sebebi vardır. Ancak erkek infertilitesinde duzeltilebilir nedenler sınırlı sayıdadır. Erkek infertilitesi bazen testiküler kanser yada pituiter tümörler gibi hayatı tehdit edebilecek durumların göstergesi de olabilir. İnfertil erkekteki seminal ekskretuar kanal tıklanıklığının oranı %7-14 civarındadır ve duktal obstrüksiyon vakaların %40’ından sorumludur. Mikrocerrahinin ilerlemesi yeni bir çağ açmıştır ve daha önce infertil kabul edilen hastalara bir umut olmuştur.

Seminal kanal bazen oluşmamış olabilir ,özellikle de vas deferens, yada bazı durumlarda genellikle parsiyel olarak görülen bir tıkanıklık oluşmuş olabilir.Sebep kistik fibroziste olduğu gibi konjenital, genital tüberküloz, gonore veya klamidyada olduğu gibi post-enfeksiyöz yada herni onarımı sonrasında veya hidrosel tedavisi esnasında olabileceği gibi iatrojeniktir. Vazektomi de genellikle ana sebeptir. Eğer kısa bir segmentin yokluğu ya da obstrüksiyonu (tıkanıklığı) söz konusu ise, bunu gidermek mümkündür. Rete testisin ya da epididim başının ilk kısmının (Young sendromu) agenezisi ya da obstrüksiyonu söz konusu ise maalesef küratif bir tedavi mümkün değildir ve in vitro fertilizasyon (ICSI) ile birlikte testis biyopsisi, donör inseminasyonu veya evlat edinme düşünülmelidir.

Varikosel, genellikle vücudun en uzun venlerinden biri olan, sol renal vene açılan sol gonadal vende kapakçıkların yetersiz olması sonucunda meydana gelir. Erkek popülasyonunun ortalama %15’inde görülen bir durumdur. Primer infertil çiftlerde (hiç çocuğu olmamış) %40 oranında görülürken, sekonder infertil çiftlerde (bir çocuk var ikinci çocuk olmasında zorluk olan) bu oran %80’lere kadar yükselmektedir. Eskiden inanıldığından daha fazla oranda bilateral görülmektedir. Varikoselde testiküler fonksiyonda bozulmaların oluştuğu ve testislerde progresif atrofi geliştiği gösterilmiştir. Birçok yazar bu durumun artmış skrotal ısıya bağlı olduğunu diğer bazı yazarlar da pampiniform pleksustaki artmış venöz toksik maddelere, katekolaminlere, kortizole ve renine bağlamıştır. Son bulgular, ısı artışının enzimatik disfonksiyona yol açtığını ve bunun da testosteron aromatizasyonunda bozulmaya yol açtığını göstermiştir.

Varikoselin tanısı fizik muayene ile koyulmaktadır. Varikoselin cerrahi tedavisinin iki major endikasyonu mevcuttur; infertilite ve skrotal ağrı. Burada önemle vurgulanması gereken noktalar varikosel ameliyatına karar verirken çiftin bilinen infertilitesinin olması, sperm analizlerinde bozukluk saptanması ve kadının fertilite yönünden normal veya düzeltilebilir olmasıdır. Varikosel düzeltilmesi sonrasında ortalama %40’lık bir gebelik başarısı ve %60- 80’lik sperm parametrelerinde iyileşme olabileceği çiftle tartışılmalıdır. Bazı olgularda başarının daha fazla bazılarında ise daha az olabileceği de gene kanıta dayalı tıp uygulamaları çerçevesinde göz önününde bulundurulmalıdır.

Klinik olarak palpe edilen varikoseli olan bekar, sperm parametrelerinde bozukluk olan genç erkeklere varikosel onarımı detaylı anlatılmalıdır. Gelecekteki progresif testiküler atrofi ve beraberinde fertilite problemi olasılığı detaylandırılmalıdır. .

Varikoselin tedavisinde cerrahi ve cerrahi-dışı teknikler kullanılabilmektedir:
  • Yüksek ligasyon tekniği: Günümüzde nüks yüksekliği nedeniyle yaygın olarak kullanılmamaktadır.
  • İnguinal ligasyon tekniği: Bu teknik oldukça güvenlidir ama, mikroskop altında veya büyütücü gözlük altında tecrübeli cerrahlar tarafından uygulanmazsa nüks sayısı oldukça yüksektir çünkü disseksiyonu zordur ve vakaların yaklaşık %20’sinde venler patent halde kalabilir .
  • Radyolojik embolizasyon: Günümüzde nüks yüksekliği, ajanın yada koilin migrasyonu, vasküler perforasyon, pampiniform pleksusun trombozu ve kontrast alerjisi nedeniyle yaygın olarak kullanılmamaktadır.
  • Laparoskopik yaklaşım, varikosel tedavisinde uygulanan bir yöntem olmasına rağmen, özellikle eksternal spermatik venin görüntülenememesi ve bunun sonucu bağlanamaması, intestinal ve major damar yaralanmaları gibi intraabdominal komplikasyon riski taşımaktadır. Bu komplikasyonlar nadir de olsa ciddi olabilmekte ve hatta laparotomi gerekliliği dahi ortaya çıkabilmektedir. Maliyet yüksekliği de varikoselin laparoskopik yöntemle tedavisinin diğer bir dezavantajıdır.

Varikoselde seçilecek tedavi yöntemini cerrahın tecrübesi ve yeteneği ve koşulların uygunluğu belirlemelidir.

Yapılan çalışmalarda varikosel tedavisi sonrası semen kalitesinde %50-90 arasında düzelme ve tedaviden 9-12 ay sonrasında %30-50 oranında hamilelik oranları bildirilmiştir. Azoospermili veya ciddi derecede oligospermili erkeklerde, varikosel tedavisi sonrası semen kalitesindeki düzelme çiftlerin yardımcı üreme teknikleri seçiminde önemli bir etki yaratabilmektedir. Fakat bu hasta grubunda ameliyata karar verirken diğer başka fertilite parametreleri de göz önüne alınmalıdır.

Vaz prostatta seminal vezikülle birleştikten sonra ejakülator kanalda veru montanum düzeyinde sonlanır. Bu bölgedeki küçük bir lezyon bile sıklıkla bilateral olmak üzere obstrüksüyona yol açabilir. etiyolojide genellikle enfeksiyöz sebepler ön plandadır ancak bazen de Müllerien kanal kisti yada Wolffian malformasyonlarda olduğu gibi konjenital sebepler söz konusu olabilir.

Azoospermi veya oligospermi, düşük semen hacmi (1,0 ml’den az), seminal plazmada fruktoz yokluğu ve normal FSH düzeylerinin olduğu durumlarda bu durum akla getirilmelidir. Perineal ağrı yada hematospermi de birlikte olabilir. Vaz deferensin geri kalanı genellikle normaldir. Ejakülator kanalda obstrüksiyona yol açan kistik lezyonlar yada abseler en iyi transrektal ultrasonografi ile tanı alabilir. Tedavide endoskopik olarak veru montanum üzerinde rezektoskopla insizyon yapılır. Bazı durumlarda derin rezeksiyona ihtiyaç duyulur ancak bu gibi durumlarda rektum perforasyonuna veya sfinkter zedelenmesine dikkat edilmelidir. Vakaların ortalama %25’inde canlı spermlerin geri geldiği görülür.

Vaz deferens obstrüksiyonlarının en sık sebebi vazektomidir. Avrupada erkeklerin %10-15’i kontrasepsiyon yöntemi olarak vazektomiyi tercih etmekte ve vazektomi yapılan her 100 erkekten 2-6’sı vazektemisinin düzeltilmesini istemektedir . Kısa segment agenezisi, herni onarımı ve orşiopeksi esnasında oluşan iatrojenik hasarlar veya post-enfeksiyöz lokalize obstrüksiyonlar olduşça az görülür. Vazektomi sonrasındaki gecikmenin fertilite oranına etkisi tartışmalıdır çünkü normal erkelerde bile fertilite oranı zamanla azalmaktadır.

Vazo-vazostomi vazın skrotal yada inguinal bölümünün herhangi bir noktasından gerçekleştirilebilir. Teorik olarak laparoskopi ile intraperitoneal bölgede de yapılabilir ancak genellikle vazektominin sonucu olarak, skrotumun orta yada üst bölgelerinde yapılır.

Değişik kliniklerde farklı yöntemler kullanılmaktadır. Literatüre bakıldığında vazal sıvıda sperm saptanırsa işlem sonrası ejakülatta sperm bulunma oranı %86 ve %99,5  arasında ve 1 yıllık kümülatif hamilelik oranları %60 ile %70 arasında bulunmuştur. Daha önce de belirtildiği gibi fertilite oranları vazektomi sonrası geçen zamanla orantılı olarak düşmektedir ancak obstrüksiyondan sonraki 15. yılda bile sperm elde etme oranı %70 ve hamilelik oranı %49 civarında saptanmıştır.

Şu da belirtilmelidir ki, vazektomi düzeltilmesi ile konsepsiyon arasındaki geçen ortalama süre 12 aydan daha uzundur ve daha da önemlisi vazektomi düzeltilme operasyonu geçiren grubun fertilite oranı kontrol grup ile aynı bulunmuştur

Vaz deferens normal iken epididim düzeyinde bir obstrüksiyon varsa, tedavide ilk seçenek vazo-epididimostomidir. Ayrıca başarısız bir vazektomi düzeltme operasyonu sonrası ve vazın testis tarafındaki parçadan sperm hücrelerinin gelmediğinin görüldüğü durumlarda vazo-epididimostomi uygulanabilir. Anastomoz testisteki efferent tübüllere kadar uygulanabilir.

Günümüzde vazoepididimostomi operasyonunda sıklıkla longitudional intussusepsiyon tekniği kullanılmaktadır. Bu teknik ilk olarak Berger tarafından geliştirilmiştir. Marmar bu tekniği modifiye etmiştir.

Vazoepididimostomi sonrasında literatürde sperm elde etme oranı %65 ile %90 arasında değişirken , hamilelik oranları %30-44 arasındadır. Ancak vazoepididimostomi in vitro fertilizasyondan (IVF) ve ICSI’den daha yüksek hamilelik oranlarına sahiptir ve epididim düzeyindeki obstrüktif infertilitede tercih edilmelidir.

Son yıllara kadar bilateral vaz yokluğunda yada bilateral vaz total obstrüksiyonunda herhangi bir tedavi yöntemi yoktu. Epididimden sperm mikro-aspirasyonunu ve gebelikle sonuçlanan in vitro fertilizasyonu tarifleyen Temple-Smith ve bu yöntemi tekrarlayan ve başarılı sonuçlar elde eden Silber bu alanda yeni bir ilerleme kaydetmişlerdir. Silber agenezi durumlarında kazanılmış obstrüksiyona göre daha yüksek gebelik oranları elde etmiştir. Gerçek fertilizasyon oranı %70 ve bunlardaki gebelik oranı %30 olarak bulunmuştur.

Epididimin hazırlanması ikinci vazo-epididimostomi tekniğine göre yapılır ancak vazın anastomozu yerine sperm gelen tübül 2 ml’lik insülin şırıngasına aspire edilir. Genellikle 30- 60 dakikada 10-20 milyon spermatozoa tolanabilir . Epididim kanalı ve epididimin tunikası 10- 0 veya 9-0 poliglikolik sütürlerle kapatılır.

Spermatozoalar incelenir ve daha sonra dondurulur. Sadece yaşayan spermatozoa varlığında partnerden oosit alımı için stimülasyona başlanır.

İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonunun (ICSI) gelişmesi infertil erkeklerin tedavisinde yol katetmemize olanak sağlamıştır. Aslında canlı spermatozoa obstrüktif azoospermili olguların çoğunda elde edilebilnmektedir. Diğer durumlarda, ilk biyopsinin negatif çıktığı ve yüksek FSH oranlarının mevcut olduğu durumlarda bile, vakaların %50’sinde canlı spermatozoa elde edilebilmektedir.

Biyopsi için testisin bütün uzun eksenine bir insizyon yapılır ve uzun-ince bir şerit halinde testisten doku örneği alınır.

Perkütan yolla alınan biyopsiler bu kadar iyi sonuç vermemektedir. Eğer alınan biyopside tam bir spermatogenez süreci mevcutsa biyolog tek bir spermatozoa alır ve oositin içine enjekte eder. Bu işlemde elde edilen sonuçlar en az IVF’teki kadar, hatta daha fazla oranda fertilizasyon ve gebelik oranları sağlamaktadır.

Ciddi oligozoospermik hastaların %10’sinde ve azoospermik hastaların %20’sinde özellikle Kistik Fibrozis ve Y mikrodelesyonu gibi genetik bozukluklar görüldüğünden dolayı genetik testler yapılmalı ve genetik danışmanlık uygulanmalıdır.

Teröpatik fayda sağlamadığından ve testiküler fonksiyonda bozukluğa yol açabilecek inflamatuar veya immünolojik reaksiyonlara yol açabileceğinden dolayı tanısal amaçlı testis biyopsisinden kaçınılmalıdır. Ancak sperm elde etmek için alınan örneklerin histolojik değerlendirilmesi çok önem arz etmektedir.

Son 10 yılda reprodüktif tıpta özellikle erkek infertilitesinin tanı ve tedavisinde sadece birkaç tıp dalında dramatik değişiklikler meydana gelmiştir. Bu gelişmeler ICSI, mikrocerrahi rekonstrüktif teknikler (vazobazostomi ve vazoepididimostomi), epididim ve testisten mikrocerrahi yöntemlerle sperm elde edilmesi ve mikroskopik varikoselektomidir. Bu yöntemler hala en güvenli ve maliyeti düşük yöntemlerdir ve çiftlerin doğal yollardan gebelik oluşturmasına olanak sağlarlar. Bundan dolayı, obstrüktif azoosperminin ilk tedavisini mikrocerrahi rekonstrüksiyon operasyonları oluşturmalıdır.

Detaylı bilgi ve randevu için tıklayınız.