İran Caddesi, Konur İş Merkezi, D:13/21, 06680 Kavaklıdere, Ankara

Andropoz: Yaşlanan Erkek

Andropoz: Yaşlanan Erkek

Yaşlanma ile beraber gonadal (testis) fonksiyonlarda azalma ve bu durumun kişi üzerine etkileri antik çağlardan beri bilinmekte ve araştırılmaktadır. Örneğin Antik Roma devrinde yaşamış bir bilim adamı olan Galius Plinius Secundus gonadal fonksiyonların homeostatik sistem (pıhtılaşma sistemi) ile ilişkili olduğunu belirtmiştir. İlerleyen dönemlerde bu konu üzerine araştırmalar yapılmıştır. 19. yüzyılda Brown Sequard, hayvan gonadlarından hazırladığı ‘liquid testiculare’ adlı bir solüsyonu içerek gerek fiziksel gerekse mental fonksiyonlarda artış elde ettiğini belirtmiştir. Benzer şekilde 1920’lerde testislerden elde edilen özütlerin ya da testis transplantasyonunun (naklinin) yaşlanmanın getirdiği problemlere özellikle cinsel işlev bozukluklarına iyi geldiğini iddia etmiştir. 1935 yılında Laquer ve Ark. tarafından testosteron ve androsterone izole edilmiştir.

Yine 1935 yılında sentetik testosteron 3 ayrı araştırma grubu tarafından üretilmiş ve testosteronun genel olarak bir ilaç olarak kullnılmasının önü açılmıştır. Bu araştırma gruplarının ikisinin yöneticisi olan Adolf Butenand ve Leopold Ruzicka yaptıkları bu çalışmalar sonucunda kimya alanında Nobel ödülüne layık görülmüşlerdir. Bu dönemden sonra sentetik testosteron preparatlarının kullanımı hız kazanmış ve gençlik iksiri olarak görülmeye başlanmıştır. Bu durum bu preparatların ne yazıktır ki kötüye kullanılmasını da beraberinde getirmiştir.

Günümüzde ise artık gonadal fonksiyonlarda ki değişiklikler, bunun kişinin sağlığına ve günlük yaşantısına olan etkileri ve tedavisi üzerine pek çok kanıt düzeyi yüksek çalışmalar yapılmaktadır.

Testosteron, gonadal androjenler içerisinde en önemlisi olup, %95’i testislerde Leydig hücrelerinde sentezlenir. Testislerde günde 0.24 mikromol testosteron sentezlenirken, adrenal kortekslerin kapasitesi ise esasen androstenedion olmak üzere 0.002 mikromol’dür.

Wishart ve Ark, serbest androjenleri esas alarak yaptıkları araştırmalarında testosteronda düşmenin 31 yaşından sonra başladığını ve devam ettiğini ortaya koymuşlardır.

Vermeulen ve ark tarafından yapılan çalışmada; 40-60 yaşları arasındaki erkeklerin %7’si, 60-80 arasındakilerin %21’i ve 80 üzerindekilerin ise %35’i normalin altında testosteron düzeylerine sahip olduğu tespit edilmiştir. Yaşlanmaya bağlı androjenlerdeki düşüş özellikle 45-50 yaşlarında ve total testosterondaki düşmeyle ilişkili olarak ortaya çıkar. 50 yaş üzeri erkeklerin yaklaşık 1/3’ünde erken sabah testosteron düzeyleri anlamlı şekilde düşerek 375 ng/dl’nin altına iner.

Periferik yağ dokusundaki artış da, aromataz aktivasyonu yoluyla serum östrojenindeki artışı hızlandırmaktadır. Artan östrojen ise karaciğerde SHBG sentezini artırır.

Testosteron düzeyleri için klinik semptomların oluşması yada kişinin günlük hayatına olan etkilerin ortaya çıkması için net bir testosteron düzeyi belirlenememiştir. Örneğin 20’ li yaşlardayken normal/yüksek androjen düzeyine sahip olan erkeklerde ileri yaşlarda serum testosteron seviyesi >400 ng/dl olsa bile semptomlar gelişebilirken, başka bir bireyde < 350 ng/dl de bile belirti izlenemeyebilmektedir.

Testosteronun yaşa bağlı olarak düştüğü ilk olarak, Hollander tarafından spermatik ven kanında testosteron düzeylerinin ölçülmesi sırasında ortaya çıkarılmıştır. Bunu takiben yapılan çok sayıdaki çalışmada, testosterondaki bu düşüşün gerçekten yaşlanmayla mı ilgili olduğu yoksa eşlik eden sistemik hastalıklar yada kullanılan ilaçlara mı bağlı olduğu tartışmalı bir hale gelmiştir. Günümüzde anlaşılmıştır ki, bio-aktif testosterondaki yaşa bağlı düşüş, total testosterondaki düşüşden çok daha anlamlıdır. Andropoz semptomlarının ortaya çıkmasında esas sorumlu olan testosteron fraksiyonu biyoaktif olanıdır.

İleri yaşlarda görülen hipoandrojenizm durumu genellikle orta şiddette olup, eskiden andropoz son zamanlarda ise “Geç Başlayan Hipogonadizm” olarak adlandırılmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, yaşlı erkeklerde testosteron düzeyinin hesaplanması için kullanılan değerler, genç erkeklerden elde edilen verilere dayanmaktadır. Bu değerlerin yaşlı erkekler için de geçerli olup olmayacağı tartışma konusudur. Gerçekten de, androjenlere karşı dokuların hassasiyeti gençlerde ve yaşlılarda farklı olabilir.

Yaşlanmanın yanı sıra, plazma testosteron düzeyini etkileyebilecek ve bireyler arasında farklılıklara neden olabilecek başka faktörler de mevcuttur:

  1. Genetik faktörler: Genetik faktörlerin serum testosteron seviyesi üzerine önemli etkisi olduğu bilinmektedir. Serbest testosteron düzeyindeki değişikliklerden %30 oranında sorumlu olduğu yönünde kanıtlar mevcuttur.
  2. Mevsimsel değişiklikler: Testosteron salgılanmasında mevsimsel değişiklikler olduğu bilinmektedir. Özellikle sonbaharda testosteron seviyelerinin daha yüksek olduğu gösterilmiştir.
  3. Gün içi değişiklikler: testosteron salınımı pulsatil karakterdedir. Erken sabah saatlerinde plazma testosteron düzeyi, öğleden sonrakine göre belirgin yüksek bulunur. Burada LHRH ve LH’daki pulsatil salınımdaki değişiklikler sorumludur. Yaşlanma ile bu ritm ilerleyici olarak bozulur, ve sonuçta tamamen kaybolur. O nedenle, genç ve yaşlı erkeklerde öğleden sonra alınan kan örneklerinde serum testosteron düzeyleri arasındaki fark orta dereceden bulunur. Sabah alınan örneklerde bu fark daha belirgin hale gelir.
  4. Obezite: Şişman kişilerde insülin direncine bağlı hiperinsülinizm yoluyla SHBG düzeyinin düştüğü ve total testosteron seviyesinin azaldığı düşünülmektedir. Morbid obezitede (BMI > 35) serbest testosteron da düşer.
  5. Diyet: Vejeteriyanlarda SHBG yükselir ve serbest testosteron düşer.
  6. Sigara: Sigara içenlerde içmeyenlere göre testosteron düzeyi %5-15 daha yüksek bulunmuştur.
  7. Alkol ve madde bağımlılığı: Alkolikler ve ilaç alışkanlığı olanlarda testosteron değerleri daha düşük kalmaktadır.
  8. Ağır spor aktiviteleri ve fiziksel stres: Kortikotropin salgılatıcı hormon üzerinden GnRH sekresyonunu baskılayarak, biyolojik-aktif testosteronu düşürür ve ayrıca SHBG’ü artırır.
  9. Diğer hastalıklar: Psikolojik stres, depresyon ve diyabet, romatoid artirit, karaciğer yetersizliği, böbrek yetersizliği ve akciğer hastalıkları gibi kronik hastalıklarda da hipogonadotropik hipogonadizm görülebilmektedir.
  10. Kullanılan ilaçlar: Antihipertansifler, hipnotikler, nöroleptikler, kortikoidler gibi ilaçların yaşlı hastalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu ilaçların çeşitli mekanizmalar ile testosteron seviyesinde düşüşe neden olduğu

Yaşlanma ile testosteron seviyesinde düşüş birden çok mekanizma ile olmaktadır. Bu konuda etkili olan faktörler şunlardır:

  1. İnhibin B seviyesinde azalma: Yaşlanma ile bir Sertoli hücre belirteci olan inhibin-B kan düzeyinde ve inhibin-B / FSH oranında belirgin düşüş meydana gelmektedir.
  2. Leydig hücrelerinde sayıca azalma (Testislerde rölatif küçülme)
  3. Testiküler perfüzyonda bozulma saptanmıştır
  4. Leydig hücrelerinde testosteron sentezinden sorumlu enzim aktiviteleri de yaşla paralel olarak azalma

Andropoz hakkında detaylı bilgi  için www.andropoz.com  randevu için tıklayınız.